30 Nisan 2015 Perşembe

12. ASIRDA SINIRDA YER ALAN BEYŞEHİR BÖLGESİNDE RUM-TÜRK İLİŞKİLERİ


            “Büyük Selçuklu sultanı Alparslan’ın beyleri 1069 yılında Konya kentine ulaşmışlardır. Türklerin Beyşehir bölgesinde görünmeleri ise on birinci yüzyılın sonlarına rastlamaktadır.” (Erdoğru, 2006: 39). Bölgeye gelen Türkler, buradaki yerli Hristiyan halkla yan yana yaşamaya başlamışlar ve ilerleyen yıllarda onlarla iyi ilişkiler kurmuşlardır. Bu ilişkilerin sonucunda, Hristiyan halk, Türklerin bir kısım örf ve adetlerini benimsemiştir. 12. yüzyılda yaşamış iki Bizans tarihçisi, 1142 yılında Bizans imparatoru Ioannes ile Beyşehir Gölü’ndeki adalarda oturan kendi vatandaşları arasındaki çatışmadan söz ederlerken bu duruma da değinmişlerdir. 
            Tarihçi Kinnamos (1143-1185) olayla ilgili şunları yazmıştır:
            “…İmparator (John Comnenus ya da Ioannes Komnenos)  Türklerin yeniden Sozopolis’e (Uluborlu) saldırdıklarını öğrenince bütün gücüyle oraya koştu [1142]. Hiçbir düşmanla karşılaşamayınca (zira onlar Bizanslıların yaklaştığını öğrenir öğrenmez kaçıp uzaklaşmışlardı), ordusunu Pusguse (Beyşehir Gölü) denilen göle sevk etti. Göl enine boyuna alabildiğine uzanır ve suyun ortasında birbirinden ayrı adalar vardır. Eskiden beri bu adalarda kaleler inşa edilmiştir. Bunlarda yaşayan insanlar gölü bir hendek gibi görür. Onlar için bir tek günde Konya’ya gidip gelmek mümkündür. Öncelikle bu nedenle İmparator gölün alınmasına büyük önem verdi. Üzerinde yaşayan Rumlar onu kendisine teslim etmek istemeyince (zira uzun zaman sıkı ilişkide olmanın sonucu Türklerle görüş birliği içindeydiler), bir plan yaptı. Olabildiğince çok sayıda sandal ve gemiyi bir araya getirip üzerlerine koyduğu tahtalarla onları birleştirdi. Savaş makinelerini bunların üzerine koyarak kalelere doğru sürdü. Göl kuru bir rüzgârla dalgalanınca birçok Bizans askeri kayboldu. Bununla birlikte güçlükle ve aşırı şiddetle kaleleri almayı başardı.” (Kinnamos, 1976: 26).
            Aynı olayı diğer tarihçi Khoniates (1155-1215) de şöyle anlatmıştır:
            “İmparator Ioannes, Frigya kenarından geçerek Attalos’un harika şehri Antalya’ya ulaştı. Civardaki bölge ve şehirlerde düzen ve asayiş kurmak için burada bir süre kalmak fikrindeydi. Çünkü bazı yöreler Türk boyunduruğuna boyun eğmişlerdi. Bunlar arasında hemen hemen  bir deniz kadar büyük Pusguse (Karalis, bugünkü Beyşehir  gölü) de vardı. Gölün içinde bir çok yerde sudan fışkıran küçük fakat çok müstahkem adaların ahalisi Hristiyan olmakla beraber o sıralarda kayıkları aracılığı ile Konya Türkleriyle çok canlı ilişkiler sürdürmekteydiler.  Böylece bunlarla Türkler arasında sadece bir dostluk kurulmakla kalmamış, bunlar âdet ve gelenekleriyle hemen hemen Türkleşmişlerdi. Bu sebepten de sınır komşularının tarafını tutuyorlar ve Bizanslıları kendilerine düşman görüyorlardı. Uzun bir alışkanlık işte milliyet ve dinden daha güçlü oluyor. Bunlar akıllarını yitirmişçesine davrandılar: İmparatora küfürler savurdular ve adalarını koruyan su engeline güvenip onun emirlerine açıkça karşı koydular. İmparator bunlara, gölün eskiden beri Bizans’a ait olduğunu, eğer gerçekten istiyorlarsa, adaları boşaltıp açıkça Türklerin tarafına geçmelerini söyledi. Eğer böyle yapmayacak olurlarsa imparator gölün, belki de uzun bir süre Bizans Devleti için kaybedilmesine hiçbir suretle tahammül etmeyecekti. Fakat sözlerinin bir yararı olmadı. Bu yüzden de imparator icraata geçti. Gezi ve balıkçı kayıklarını birbirine bağlayarak sallar yaptırdı. Surları yıkan koçbaşlarını bunların üzerine yükleyerek müstahkem adalara karşı sevk etti. Böylece bu adaları zapt edebildi ama bu arada Bizanslılar da bazı felâketlere uğramaktan kurtulamadılar. Birkaç kez gölde patlayan fırtına salları sürükleyip parçaladı; bunların yükü ya suların derinliğine gömüldü, ya da dalgalarla sürüklenip kayıplara karıştı.” (Khoniates, 1995: 24).
            Yukarıdaki alıntılardan da anlaşıldığı gibi her iki Bizans tarihçisi de olayı ve Rumların kendi devletlerinden duygusal olarak nasıl koptuklarını benzer şekilde ifade etmişlerdir. Gerçekten de Bizans topraklarının güvensizliğinden ya da ağır vergilerden yakınan Bizans’a tabi halk, artık kendilerini savunamayan, yalnızca ağır vergiler almakla yetinen bu imparatorluğa tabi olmaktansa, hafif bir vergi karşılığında mal ve can güvenliklerini sağlayan Türk idaresine girmeyi yeğliyorlardı (Köprülü, 1981: 137). Belki de onlar, Köprülü’nün sözleriyle, “Anadolu’nun –Ortodoks kilisesinin Rumlaştırmaya çalıştığı- eski halkı”ndandılar (Köprülü, 1981: 88).

Mehmet Demirtaş
Ankara, Ağustos, 2014

UYARI:

    Ramazan Topraklı, yakın zamanda internette rastladığım “Kral Yolu, Kelene Hisarı ve Miryokefalon Savaşı’nın Yeri” adlı makalesinde, “Ramsay, ‘Pasguse için anlatılan olay, Beyşehir’den ziyade Limnai (Eğirdir)’e işaret etmektedir’ demesine rağmen Pasguse’nin Beyşehir Gölü olduğunu söyleyerek bir hata daha yapar. Hâlbuki Pasguse Eğirdir Gölü, Konya’nın ilerisi denilen yerler, Rabaz-ı Konya yani Yalvaç/Manarga (Dedeçam) köyünün batısında kalan Gelendost-Köke ve Yenice köyleri civarıdır. “ demektedir. Doğrusu, buna benim de aklım yatıyor; zira Beyşehir Gölü adalarında yaşayan halkın o günün koşullarında  bir tek günde Konya’ya gidip gelmeleri mümkün değildi.

Şimdilik, yazımı bütünüyle kaldırmak yerine, bu notu düşmekle yetiniyorum.

Kaynak:
Topraklı, Ramazan. “Kral Yolu, Kelene Hisarı ve Miryokefalon Savaşı’nın Yeri”.  XVIII. Türk Tarih Kongresi, 1-5 Eylül 2018. Kongreye Sunulan Bildiriler (XI. Cilt)-Tarihî Coğrafya. TTK, Ankara 2022, ss. 291-321.

Mehmet Demirtaş
25 Haziran 2022



KAYNAKLAR

Erdoğru, Mehmet Akif.  Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584). İstanbul: IQ Kültür Sanat             Yayıncılık, 2006.

Khoniates, Niketas. Historia (Ioannes ve Manuel Devirleri). Ankara: TTK Yayınları, 1995.

Kinnamos, John. Deeds of John and Manuel Comnenus. New York: Columbia University Press, 1976.

Köprülü, M. Fuat. Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu. İstanbul: Ötüken Neşriyat A.Ş., 1981.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder