Arapyeri ve Arap Mezarlığı:
Muma’nın Anadolu Selçukluları zamanında Araplar tarafından kurulmuş bir Arap
köyü olduğunu ileri sürenler olmuştur (V. M. Karaca, 2007: 138). Bu görüş
sahiplerinin dayanakları, geçmişte, Ebu Eyyûb El-Ensarî soyundan bazı
insanların orada yaşamış olmaları ile köy sınırları içinde ‘Arapyeri’ ve ‘Arap
Mezarlığı’ adlarını taşıyan yerlerin bulunmasıdır (V. M. Karaca, 2007: 139). Gerçekten
de II. Bayezid Dönemi’ne ait olan ve Erdoğru (2006: 24)
tarafından 1507'ye tarihlendirilen 40 no.lu Tahrir Defteri'nde (TT
40) Muma sakinlerinden Hacı İbrahim oğlu Abdi’nin Ebu Eyyûb soyundan
geldiği ve öşürden başka vergilerden muaf olduğu belirtilmiştir (Konyalı, 1991:
145). Mehmet Akif Erdoğru tarafından Beyşehir
Sancağının 1584 Tarihli Nüfus Sayımı adı altında yayımlanan Defter-i Mufassal-ı Livâ-i Beyşehir (KK
137) adlı defterde de Muma’da bulunan Hacı İbrahim Tekkesi’nin hizmetlilerinin
tasarrufunda 10 parça arazinin olduğu ve köyde Ebu Eyyûb El-Ensarî soyundan 8
kişinin yaşadığı kayıtlıdır (Erdoğru, 2004: 215).
Arapyeri, Muma ile Bademli arasındaki bir mevkinin adıdır. Karaca’nın Arap
Mezarlığı dediği yer ise şimdi köyün içinde kalmış, yedi kişinin mezarının
bulunduğu çok küçük bir mezarlıktır. Halk arasında Arap Mezarlığı olarak değil,
Tekke olarak bilinir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı
Kadime Arşivi’nde 584 numarada kayıtlı 1583 tarihli vakıf defterinde bu Tekke/Zâviye ile ilgili olarak, şu ifadeler yer almaktadır:
“Vakf-ı Zâviye-i Şeyh Hacı İbrahim bin Mustafa bin Süleyman, der
karye-i Muma tâbi-i nâhiye-i Yenişehir min nevâhi-i el-medinetü’s Süleymaniye
el-Eşrefiyye el-ma’rufeti, ber mûceb-i vakıfnâme-i şer’iyye, el-muvarrah
be-tarih-i sene hamse ve sittin ve semanmie ve ber mûceb-i mukarrernâme-i
Karaman Beğ hâkim-i sabık-ı vilâyet-i Karaman ber mûceb-i Defter-i Atîk.” (Erdoğru, 1989: 314).
Bu ifadeler günümüz Türkçesine şu şekilde çevrilebilir:
“Eski Defter gereği Karaman vilayetinin eski hâkimi Karaman Bey’in
mukarrernâmesi gereği ve 865 [miladi 1460] tarihi ile tarihlendirilmiş şer’iyye
vakıfnâmesi gereği, Beyşehir’in nahiyelerinden Yenişehir nahiyesine bağlı Muma
köyünde, Süleyman oğlu Mustafa oğlu Şeyh Hacı İbrahim Zâviyesi Vakfı.”
Anlaşılacağı üzere, Zâviye, Karamanoğulları Beyliği'nin kurucusu
olan ve 1256-1261 yılları arasında hüküm süren Karaman Bey’in verdiği
mukarrernâme ile yani onun onayıyla vücut bulmuştur. Şeyh Hacı İbrahim Zâviyesi
Vakfı ise 1460 yılında kurulmuştur. Peki, bu arada ne olmuştur? Öyle
anlaşılıyor ki, Karamanoğulları zamanında Eski Hristiyan Muma'nın yanı başında kurulan Zâviye, yörenin erken zamanda
Türkleşmiş ve İslamlaşmış olmasından ve diğer bazı bilinmeyen nedenlerden
dolayı önemini yitirmiş ve zamanla metruk hale gelmiştir. Hacı İbrahim, ya
yöneticilerin teklifiyle ya da kendi isteğiyle, yeniden ihdas etmek üzere 1460
yılında Zâviye'yi devralmış ve onun için bir vakıf kurmuştur. Artık onun adını
taşıyan Zâviye'ye derhal avlu ve evler vakfedilmiştir ki, bu da Zâviye'nin
yeniden canlandırılmak istendiğinin bir işareti sayılmalıdır.
Bu çıkarım oldukça mantıklıdır. Zira zâviyeler çeşitli nedenlerle
zamanla işlevsiz ve metruk hale gelebilmekte, “devlet için malum birçok
zâviyelik yer, boş ve harap olduğu zaman, oraları tekrar şenletmeğe ve zâviyeyi
işletmeğe iltizam edenlere tekrar verilmektedir.” (Barkan, 2002: 266).
Az önce söylendiği gibi,
Zâviye'yi yeniden canlandırmak için 1460 yılında Zâviye Vakfı'nı kuran kişinin
adı, Hacı İbrahim, daha doğrusu, Zâviye şeyhliğini de Zâviye ile birlikte
devraldığı için, ŞEYH Hacı İbrahim’dir. Yine daha önce değinildiği üzere,
1507 tarihli 40 no.lu Tahrir Defteri’nde “Hacı İbrahim oğlu Abdi’nin Eyub
Ensâri Sultan’ın neslinden olduğu” belirtilmektedir. Dikkat edilirse, Hacı
İbrahim ile Abdi arasında sadece bir kuşak farkı vardır. Bu, Abdi’nin vakfın
kurucusu Şeyh Hacı İbrahim’in oğlu olduğunu gösterir. Dolayısıyla, Hacı İbrahim
de Ebu Eyyûb El-Ensarî neslindendir. İstanbul’un fethinden sonra, muhtemelen atası
Ebu Eyyûb’un mezarını ziyarete gelmiş, fakat ziyaretten sonra geri dönmeyip
Muma’ya yerleşmiştir.
Bilinmektedir ki cami, tekke, türbe gibi yapıların bitişiğinde yer alan ve hazîre (etrafı çalı, çit veya taştan duvarla çevrili yer) ya da vâdî-i hâmûşan (sessizler vadisi) olarak adlandırılan mezarlıklara, yapıyı yapanla tekke şeyhi gibi önemli kişiler gömülürdü (Bozkurt, 2004: 519-520). Zâviye şeyhliği de kurucunun ölümünden sonra onun çocukları ve torunları tarafından sürdürülürdü (Barkan, 2002: 269; Erdoğru, 2006:285). O nedenle, Muma’daki Tekke Mezarlığı’ndaki mezarların, Ebu Eyyûb El-Ensarî soyundan geldiğini kanıtladığımız Şeyh Hacı İbrahim ile onun çocuk ve torunlarına yani Araplara ait olduğu söylenebilir. Ancak Zâviye’nin ilk kurucuları Türklerdir ve Yeni Muma bu Zâviye etrafında Türkler tarafından oluşturulmuştur. Arapyeri’ne gelince, orası da, büyük olasılıkla, Hacı İbrahim Tekkesi’nin hizmetlilerinin tasarrufunda olan arazilerin bulunduğu mevkidir.
Çiğilli:
Bana göre Çiğilli mevki adının da Malazgirt’ten sonra Oğuz boylarıyla birlikte
ya da daha sonra Moğolların emrinde ve hizmetinde olarak Anadolu’ya gelen
Çiğiller ile bir ilgisi yoktur. Anadolu’da Çiğillerin yerleşim yerlerini
araştıran Yakupoğlu (2010: 129-130) şu uyarıyı yapmaktadır: “Anadolu’da
eski kaynaklarda adları geçmese de son dönem kayıtlarında bazı yer ve mevki
adları şeklinde görülebilen ‘Çiğil’ kelimesini de ele almak gerekir. Afyon’un
Hocalar ilçesi Yeşilpınar kasabasında Çiğilli-oluk; Isparta/Eğirdir’in
Sarıidris kasabasında ise Çiğilli-yatak adlarını taşıyan mevkiler vardır (…) Bu
adların Çiğil ile bir ses benzerliğinden ibaret olması da mümkündür. Bu nedenle
konuya temkinli yaklaşmak gerekmektedir. Buradaki Çiğilli kelimesi ‘çığıl’dan
geliyor olabilir. Çünkü Türkçede çığıl, çağıl çağıl akmak anlamına gelmekte
idi.” Yakupoğlu haklıdır, ancak kanımca “Çiğilli” sözcüğü onun “çağıl çağıl
akmak” anlamına geldiğini söylediği “çığıl”dan değil, “çakıl taşı” anlamına
gelen “çiğil”den gelmektedir. (“çiğil.”) Halen Muma köyünde çakıl taşına
“çağıl” denmektedir. Muma’daki Çiğilli mevkinden bir dere geçmektedir ve
muhtemelen derenin getirdiği çakıl taşlarından dolayı oraya bu ad verilmiştir.
Alıntıda geçen ‘Çiğilli-oluk’ ve ‘Çiğilli-yatak’ adları da bu şekilde daha
kolay açıklanabilirler.
08.07.2022 tarihinde yeniden gözden geçirildi.
Barkan, Ömer Lütfi. “Osmanlı
İmparatorluğu’nda Kolonizatör Türk Dervişleri”. Türkler, Cilt:9. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s.242-278.
Bokurt, Nebi. “Mezarlık”. İslam Ansiklopedisi, Cilt 29. Ankara: TDV, 2004, 519-521.
Demirtaş, Mehmet. “Yenişar Muma’daki
(Gölkonak) Tekke Mezarlığı’nda Ebu Eyyûb El-Ensarî Soyundan Kişiler mi Yatıyor?”,
2020. https://mehmet-demirtas-2.blogspot.com/2020/04/yenisar-mumadaki-golkonak-tekke.html
Erdoğru, Mehmet Akif. XV. ve
XVI. Yüzyıllarda Beyşehir Sancağı (1466- 1584). Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Ankara, 1989.
Erdoğru, Mehmet Akif. “Karaman Vilâyeti Zâviyeleri’’. Tarih İncelemeleri Dergisi IX (1994), 89-158.
Erdoğru, Mehmet Akif. Beyşehir Sancağının 1584 Tarihli Nüfus Sayımı (Beyşehir-Seydişehir-Bozkır). İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 2004.
Erdoğru, Mehmet Akif. Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584). İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006.
Mehmet Bey, "Çiğilli" kelimesi ile ilgili tespit ve yorumunuzdan dolayı teşekkür ediyor, iyi çalışmalar diliyorum.
YanıtlaSilCevdet Yakupoğlu, Kastamonu Ünv.
Makalenizden yaptığım alıntı için ben de size teşekkür ediyorum Cevdet Bey. Size de iyi çalışmalar.
SilEMEKLERİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER..
YanıtlaSil